top of page

Bir tema olarak "insan"

Shakespeare’de İnsan

İbrahim Yusuf  Yavuz/ www.mimesisdergi.org (Kısaltılmıştır)

 

 “Hamlet’in trajik hikâyesi eski kuzey masallarına bağlanıyor. Bilinen en eski adı on üçüncü yüzyıldan kalma bir metinde Amiothi imiş. Bir İzlanda kahramanı. Bu kelimenin İskandinav dillerindeki Othi sözüyle ilgisi olduğu sanılıyor. Othi ilkin savaşta azgın, sonra deli anlamında kullanılmış. On ikinci yüzyılda Latince yazılıp 1514’te Paris’te yayımlanmış olan Danimarkalı Saxo Grammaticus’un Danimarka Tarihi adlı kitabında da aynı efsaneleşmiş kahramanın deliliğinden söz ediliyormuş. 1580’lerde Belleforest adlı bir Fransız derlemecisinin Trajik Hikayeleri’nde Saxo’nun anlattıkları değişmiş olarak bulunuyor. Bu değişmiş hikâye İngilizceye de The Hystorie of Hamlet diye çevriliyor.

İşte Shakespeare bu üç metinden ve daha başkalarından yararlanmış olabilir. Saxo’da kahramanın adı Amieth’dir. Babası Horwendille, Jutland valisi, Danimarka Kralı’nın kızı Gerutha ile evleniyor. Norveç kralını başa baş bir kavgada öldürmekle ün kazanıyor. Kardeşi Feng bu Horwendille’i öldürüp yerine geçiyor ve Gerutha ile de evleniyor. Böylece “cinayeti haram bir aşkla taçlandırmış” oluyor. Babasının öcünü almak isteyen Amieth zaman kazanmak ve amcasının kuşkularını gidermek için kendini deli gibi gösteriyor, arkasında “sır vermez bir kurnazlık saklı” abuk sabuk sözler ediyor. Feng işin aslını anlamak için iki yola başvuruyor. Önce, çocukluğundan tanıdığı bir kızı çıkarıyor önüne, sonra da “akıllı olmaktan çok ukala” bir senyörü. Bu senyör, Amieth’i annesinin odasına kapandığı bir gün, görünmeden dikizliyor. Birinci tuzağı Amieth’in süt kardeşi ve candan dostu açığa vuruyor, ikincisini kendi aklıyla buluyor. Odanın dört bir yanını arayıp casusu yatağın altında otlar içinde buluyor ve “kılıcını bir yanından sokup öbür yanından çıkarıyor”. Sonra adamın cesedini bölük pörçük edip domuzlara yediriyor. Annesine de “orospuca”, “azgın bir hayvanca” davranıp babasının katiliyle evlendiğini söylüyor. Böylece “anasının yüreğini paralayıp”, onda “namus yoluna dönme arzuları” uyandırıyor. Oyunu meydana çıkan Feng, Amieth’i Britanya’ya (İngiltere’ye) yolluyor. Yanına kattığı iki adamla, Britanyalıların kralına yazdığı tahta üzerine kazılı bir mektup gönderiyor. Bu mektupta Amieth’in öldürülmesi istenmektedir. Adamlar uyurken Amieth sandıklarını karıştırıyor. Mektubu bulup yerine bir başkasını yazıyor ve her iki adamın astırılmasını istiyor. Britanya kralı Amieth’i çok iyi karşılıyor ve kızını veriyor ona. Bir yıl sonra Jutland’a dönen Amieth, Feng’i ve adamlarını sarhoş edip sarayı yakıyor. Feng’i kendi kılıcını elinden alıp onunla öldürüyor, çünkü hainler kendisine “işe yaramaz bir kılıç” vermişlerdir. Hamlet’in kişiliği dışında dramın hemen bütün unsurları bu hikâyede var. Belleforest bu hikayeden birkaç şey atıp birkaç şey de ekliyor. Onda Amieth’le casus genç kız sevişirler; değişik adlarıyla Geruth ve Fengon, cinayetten önce haram döşeğinde yatarlar falan. Hystorie of Hamlet bu hikâyelere önemli olarak “Bir fare! Bir fare!” sözünü ekliyor, bir de yatağın otları yerine perde arkasına saklıyor gözcüyü.

Düpedüz Hamlet adıyla bir oyunu Shakespeare’den önce Thomas Kyd adında birinin yazdığı ve metninin kaybolduğu da kuvvetli bir ihtimal olarak söyleniyor. J.D. Wilson, İtalyanca bir başka kaynak olacağını ileri sürüyor. Çünkü Hamlet, Gonzago’nun Öldürülmesi diye güzel bir İtalyancayla yazılmış bir piyesten söz ediyor. 320/325 Saxo’da ve Belleforest’te olmayan zehirleme işi ondan alınmış olabilir diyor. Ayrıca, Saxo’daki Feng’in azgın, taşkın bir adam olmasına karşılık Shakespeare’deki karşılığı olan kral kurnaz, kalleş, hesaplı bir politikacıdır, İtalya’nın o çağdaki küçük saraylarında çok rastlanan cinsten. Bütün bu yazılı kaynaklardan başka, Shakespeare, çağındaki olaylara yer vermiş olabilir dramında. Ophelia’nın ölümünü Helene de Tourno’nun aşk yüzünden intiharına benzetiyor bir Fransız yazarı.”[9]

 

İnsanın düştüğü rahmi,doğduğu şehri veya kültürü seçemiyor oluşu -ki bu “hatırlamıyor” olmayacağımız anlamında bir kesinlik değildir- bizleri ahlaki, siyasi ve kültürel açıdan bir çok sorundan kurtarıyor olması beklenebilir. Zira etnik temelli bir çok kaotik durumun, salt bu fikir üzerinden düşünüldüğünde bile ortadan kalkması zorunlu iken insanlık tarihi açısından etnik savaşların aksiyon halinde olması irrasyonel bir varlık olarak “insan”ı gözlerimizin önüne sermektedir. Seçemediğimiz ailemizin, seçemediğimiz şehrimiz veya kültürümüzün, bizi çocukluktan yetişkinliğe uzanan zaman aralığında nasıl işlediğini bilinç düzeyinde fark etmeksizin “insan” olma halinden nasıl uzaklaştırdığını göz ardı etmekteyiz. Öyle ki, insan olma halinin, hiç bir norm içerisinde bulunamayacak yönleriyle yaşamak, korkutucu bir yalnızlığı beraberinde getiriyor olması bizleri ilk adımda üniterleştirmeye ardından sloganlarla yaşayan birer kuklalar topluluğuna zorunlu kılmaktadır. Her ne kadar birey olarak özgün bir karaktere sahip olma ideali içinde yaşamımızı sürdürüyor olsak da toplumsal olaylar karşısında verdiğimiz tepkilerin, doğduğumuz kültürün kitlesiyle aynı doğrultuda olması, özgün yanımızın altında yatan “aynılık” olgusunu göstermektedir.

Shakespeare, “insan, politik bir hayvandır.” aforizmasına karşın, Aristoteles’in, köle ve insan ayrımını çizmek için söylediği kelimeleri, birleştirmek adına beyan etmektedir. Zaman ve mekana tabi olma zorunluluğu, ölümden sonrasına dair bilgisizlik ve inanç besleme ihtiyacı, aklın, düşüncenin veya bir fikrin doğrultusunda hareket etmeninin mecburiyeti bağlamında, “insan, köle olan bir hayvandır.” Aforizmasını dolayımsız ortaya çıkarmaktadır. Hamlet’te görüleceği üzere Shakespeare, insan tanımını epistomolojik bakımından materyalist vermiyor olsa da, bize 17. Yy. Filozofu T.Hobbes’u hatırlatır. Hobbes’un doğal durumda insanın eyleyecekleri ile Shakespeare insanının yaptıkları arasındaki ilinti, Kral Claudius’un kardeşini öldürüp tahta geçme isteğinde açığa çıkar. Bu bakımdan Hobbes ve Shakespeare’in insan anlayışları benzerlik göstermektedir. Hobbes’a göre insanda bulunun iki temel/ilkel duyum söz konusudur. Arzu ve nefret veya isteme ve kaçınma. Bu iki temel duyuma Shakespeare’in 38 tiyatro metninde ve 154 sonesinde rastlamak mümkün. Macbeht’ten, Hamlet’e, Kısasa Kısas’tan, Othello’ya kadar bir çok eserinde karakterlerin hareket noktası isteme ve kaçınma arasında şekillenmektedir. Bu iki duyumun kontrolünü kendi aklı ile sağlayamadığı noktada veya ölçülü davranamayacağı durumlar karşısında karakterlerin yaptığı eylemler “Homo homini lupus.” – İnsan insanın kurdudur.- cümlesini her birimize söyletmektedir. Hobbes’un tutkulu insanı Hamlet’te kendini dışa vurmaktadır.

“Doğal ve sonradan kazanılmış zeka. Doğal zeka. Bu erdemler iki türdür; doğal ve sonradan kazanılmış. Doğal zeka ile, insanın doğuştan sahip olduğu şeyi kastetmiyorum: çünkü bu algıdan başka bir şey değildir; ve, bu bakımdan, insanlar birbirlerinden ve hayvanlardan pek fazla farklı değildir. Dolayısıyla bu erdemler arasında sayılmamalıdır. Kastettiğim şey, sadece pratik ve deneyle, yöntemsiz, eğitimsiz ve öğretimsiz, elde edilen zekadır. Bu DOĞAL ZEKA esas olarak iki şeyden oluşur; düşünme çabukluğu, yani, bir düşüncenin diğerine hızlı ilerlemesi ve belirlenen bir amaca doğru kararlı biçimde yöneliş. Öte yandan, düşünmede yavaşlık; KALIN KAFALILIK, aptallık denilen ve, bazen de hareket yavaşlığı veya hareket etme güçlüğü ifade eden diğer adlar ile anılan zihinsel kusuru oluşturur.”[12] Hobbes’un bu beyanı, Hamlet’in intikam arzusundan doğan yani doğuştan olmayan ve duyumlar aracılığıyla türemiş zekasının meyvesi olarak “delilik” kisvesidir. Bir başka ifadeyle yasını tuttuğu babasının acısıyla, onu bu acıya sürükleyen amcasına karşı, aşk ve nefreti eşliğinde düşünme çabukluğu göstererek delilik oyunları oynamasıdır. İşte bu ifadelerle  Shakespeare ve Hobbes’un insan zekası ve işleyişi üzerinde ortak noktaları olduğu fark edilmektedir.

Kral Claudius bağlamında Hobbes’un ve Shakespeare’in insanı daha çok birbirine benzemektedir. Kişisel bir düşmanlığı olmamasına karşılık, iktidar ve güç istenci karşısında, kardeşini zehirleyerek öldüren Claudius, Hobbes’un doğal durumunda insanın barındırdığı potansiyelin canlı örneğidir. Hobbes’a göre insanların büyük çoğunluğunda geçerli olan akıl değil tutkudur ve akıl, insanların üzerinde anlaşmaya varacakları barış şartlarını bildirmek için kullanılır. İnsanın  devredilmez doğal haklarını ve varlığını devam ettirme tutkusunu, öldürülme korkusu eşiğinde savaşmak gerekliliğini Kral Claudius, kardeşini öldürüp tahta geçerek göstermektedir. Bu bağlamda Kral Claudius ve Hamlet arasında yaşanan olaylar Hobbes’un akıl üzerine beyanı ve zekanın niteliği bakımından örtüşmektedir.

Kral Claudius’un gözümüze çarpan bir diğer özelliği ise ihlal’dir. “İhlal, sınırların sürekli olarak aşılması insan olmanın gerçek işaretidir. Shakespeare‘in kötü karakterlerinin çoğu gibi Lady Macbeth de bir burjuva bireycisidir ve geleneksel mevki ve akrabalık bağları onun kişisel kimliğinin kurucu öğesi olmaktan ziyade şahsi amaçlarının peşinde koşarken aşılması gereken engellerdir yalnızca.”[13] Bu bağlamda Claudius bize insan olma durumunun bir bakıma, bu ihlaller eşiğinde yaşamaya mahkum olma zorunluluğunu göstermektedir. Her ne kadar Claudius’un eylediği kötülükler onu seyirci nezdinde aşağılıyor olsa da, Shakespeare sahneye seyircinin günlük yaşamının abartısını koymaktadır. Başka bir ifadeyle “Claudius insandır, insan Claudius’tur.” Cümlesi Hamlet’in altmetnini oluşturur.

Hobbes’un penceresinden bakacak olursak. “Bu güvenlik doğal hukukla sağlanamaz.Çünkü adalet, hakkaniyet, tevazu, merhamet ve, özet olarak, bize ne yapılmasını istiyorsak başkalarına da onu yapmak gibi doğa yasaları, bunlara uyulmasını sağlayacak bir gücün korkusu olmaksızın bizi taraf tutmaya, kibre, öç almaya ve benzer şeylere sürükleyen doğal duygularımıza aykırıdır. Kılıcın zoru olmadıkça ahitler sözlerden ibarettir ve insanı güvence altına almaya yetmez.”[14] Claudius’, kardeşini öldürtecek olan duygu güvensizlik, yoksunluk veya öldürülme korkusu mu? Yoksa salt ihlal mi yada güvensizlik korkusuyla doğan ihlal mi?

Shakespeare’in insan profilinde etki-tepki temelde yer alır, ancak bu unsur tiyatral metinlerden çıkarıldığı için dramatik yöntem ile karıştırılması mümkündür. Yani bizim gördüğümüz Shakespeare insanı, aslında metinsel üretkenliği sağlamak adına ve sahnelenmesi mümkün bir eser olması bakımından eylemlerini gerçekleştiriyor olabilir. Bu minvalde dolayımsız ihlal, sanat eserinden sadece delilik olarak gözükeceğinden, Hamlet’in deliliği, insanın bu iki tür durumuna açıklık getirmektedir. Başka bir ifadeyle, sanat eserinde yer alan karakterler, her ne kadar neden-sonuç veya psikolojik olgularla gelişmeler gösteriyor olsa da, karakterine uygun eylemlerin gerçekleşmediği sahnelerde “insan” olgusu kendini göstermektedir.

bottom of page